Ve Fatih Sultan Mehmet cennetin beşeri başkenti İstanbul’u fetheder…

Fethederken önce hayal eder,düşünür ve bilgeliğiyle çözüme kolayca gider. Bu fetih olurken Akşemseddin ise beyaz atının üstünde ilmi kimliğiyle hemen onun yanında tarihe tanıklık eder. İstanbul’un fethi kutlu olsun.

Cumhuriyet kurulur,toplum el ele tutuşur.Yorgunluk hat safhada saha olurken başta Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları yükü omuzlar sabahı dua’yla zor bulur. Bu esnada bir marşımız olsun derler, memlekette “Mehmet Akif Ersoy iyi ki varmış” deyip yüzyıla şahitlik edecek arş-ı ileri ederler.

Tarihe bakınca ideal bir toplum için hiç çabalamamış bir topluluk görüyoruz. Osmanlı İmparatorluğu diye sloganlar atarken Yavuz Sultan Selim’in yaptıklarını çabucak unutuyoruz. Bunun yanında demokrasi ruhuna kavuşmak için yüzde doksan oyla başa gelen bir cumhurbaşkanının cenazesini yüz kişiyle gömerek müthiş bir sosyal mesajı veriyoruz. Peki ideal toplum nasıl olur?

Bana bir ada verin,yanıma sayısı size kalmış insanlar…Boş zihinleri, çıplak bedenleri olsun.Önce onlara din ve imanı öğretirim. Bunu öğretirken Kitab-ı kerim’i okutur, peygamber efendimizi rehber ederim. Ahlak, ar, fıtrat, namus, masumiyet, suç, günah, sevap, cennet ve cehennem sonrasında diğer kavramları O’nun davranışlarını örnek göstererek istekle davranışa dökerim. Sen sabaha kadar kıl namazını ,dizlerin bile kanasın, cennetin garanti mi?

Ardına eğitim ve öğretim nedir bunları öğretirim.İdeal eğitmen kavramını gösteririm. Onları ayrıcalıklı tutar,onlara ekonomik ve ruhsal olarak tam destek olup kendilerini geliştirmelerini sağlarım. Özgürce kendilerini ifade etmeleri için düşünce odaları kurar, yazarların ve ilim insanlarının yakasına bir kart takar onların insanlığa katkı sağlaması için tüm koşulları oluştururum. Norveç’te yazarlar için toplum seferber olup yer –yurt, para ve tüm koşulları sağlarken, senin harflerle korkarak dans etmenin nereye ne faydası var?

İnsanlara din,ahlak ve edebi kültürü öğrettikten sonra ise ; evlilik,kadın –erkek,sevgi,aşk gibi değerler eğitimi veririm.Cinsel dürtülerin ne demek olduğunu anlatır, bedensel reaksiyonlar hakkında işlevsel bilgilerle donatırım.Yani Mehmet köyden şehre indiğinde etek görgüsüzü olmaz,Bacım başörtüsü takıyor diye yobaz olmaz. Hepsinden öte “kadın nedir” anlatarak insanları mazoşist ve sadist kimlikten kurtulup tecavüz, dayak, boşanma, aldatma, terk etme, intihar kavramlarını alfabeden kaldırırım. Ha Rahibe ha Hatice,ikisi de kapalı değil mi? Ha Ahmet ha Mehmet biri namaz kılar biri şarap açar,ikisi de insan değil mi?

“Vatan sevgisi, toprak aşkı nedir” bunu öğretirim. Üstat ‘’ İngilizler İngiliz doğdukları için değil başka topraklarda İngiliz oldukları zaman İngiliz’dir’’ der, yani burada ya da başka bir yerde ahde vefa gösterip toprak saygısı ve vatan sevgisi öğretilirse ki bu bizim toplumumuzun en güzel fakat buaralar kayıplarda olan özelliği toplum ideal seviyeye ulaşacaktır.

Sonuç olarak; erdemsel kayıpların, zihinsel cesetlerin, onursuzluğu yaşayan bilimin, tecavüze uğrayan ahlakın, kaybolan kadınların, sloganlaşan edebiyatın, farz ve sünnet diyerek yanlış bir şekilde empoze edilen imanın, çağdaş ve tecrübeli olmayan; kayırmalı ve torpilli yönetimsel hataların acısını artık daha fazla çeker olduk. Madem ki hepimiz ideal bir Müslüman Türk olarak yaşamak istiyoruz, rehberimizi iyi görüp, kitabımızı iyi analiz ederek ideal topluma katkıda bulunmalıyız.Yoksa ben bir ada satın alacağım, yanımda sadece kelimelerimle ütopya yaratıp varlığımı yarandanıma sunacağım.

Kuşlar gibi uçmak lazım,dağlar gibi dik durarak.Ezilmeden yol almak lazım,karınca gibi isteyerek.

MUSTAFA KEMAL EVREN ÇİĞİL