Doyulmaz sevgi – buram buram aşk: YUNUS EMRE
Ali Alper Çetin
Benim bunda kararım yok,
Ben bunda gitmeğe geldim.
Bezirgânım metaım çok
Alana satmağa geldim.
Ben gelmedim dâvâ için
Benim işim sevi için
Dostum evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.
diyen, gönüller ikliminin güneşi, büyük âşık Yunus Emre’yi tanıyalım…Âşık Yunus için yazılanlar diziye gelmez, koca bir kütüphaneyi doldurur. Aslında o yüzyılları kucaklar, yüzyıllar onu söyler, seven ve sevilen gönüller, yüzyıllardır onu söyleşir. O, yüzyılların aşk yüklü dertli dolabıdır inleyen…
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş çalap
Derdim vardır inlerim.
Suyu alçaktan çekerim,
Dönüp yükseğe dökerim,
Görün ben neler çekerim
Derdim vardır inlerim.
Yunus’un yaşadığı devir, Anadolu’nun içine dönük, umutsuz, bezgin bir dönemdir. Moğol akınları karşısında yenik düşen Anadolu Selçuklu Devleti, Türkmen Boylarının ikide bir ayaklanmasıyla tümden güçsüz olmuş, halktan koparak, kendi derdinde, kendi hayatını sürdürme çabasına düşmüştür. Üst üste gelen kıtlık ve sürekli kuraklıklar, bitkin ve ezik halkın yaşama umudunu kırmış, halk “gerçek mutluluğun ölümden sonra var olacağını, bu geçici dünyada, arı-duru bir gönülle Tanrı’ya yönelmeyi…” telkin eden mutasavvıf şeyhlerin çevresinde küme küme toplanmıştır. Yunus, bu ortamda, bir aşk ve sevgi güneşi olarak Anadolu’da doğmuş, umutsuzlara umut vermiş, Anadolu’nun gönlü ve dili olmuştur.
Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım Mevlâm seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım Mevlâm seni
Mevlâsını, her yerde, her zaman çağıran Yunus, gençlik yıllarında büyük mutasavvıf Mevlânâ Celâleddin’in sohbet meclislerine katılmış:
Mevlânâ Hüdavendigâr bize nazar kılalı
Onun görklü nazarı gönlümüzün aynasıdır
beytiyle himmet nazarının gönlüne ayna olduğunu söylemiştir. Çeşitli söylentiler, Yunus Emre’nin yaşayışına renk katar. Bir kıtlık günü Hacı Bektaş Velî’nin Dergâhına varmış, buğday istemiş. Ona, buğday yerine “himmet” teklif edilmiş. “ Hayır, demiş buğday isterim”. Çuvallarını buğdayla doldurmuşlar. Köyüne dönerken yarı yolda aklı başına gelmiş. Geri dönerek Hacı Bektaş’tan “Erenler himmeti” dilemiş. “Senin kısmetin Taptuk Emre’dedir” demişler ve Taptuk Emre’ye ısmarlamışlar. Yunus, tam kırk yıl Taptuk Emre’nin Dergâhı’na odun taşımış. “ Taptuk Dergâhı’na odunun eğrisi bile gerekmez” diyerek, kırk yıl tek bir eğri odun getirmemiş. Sonunda, muradına ermiş. Kendisine izin verilmiş:
Dirildik pınar olduk,
İrkildik ırmak olduk,
Artık denize daldık,
Taştık Elhamdülillah
Taptuğun tapusunda,
Kul olduk kapısında,
Yunus miskin çiğ idik
Piştik Elhamdülillah
diyerek, diyar diyar dolaşmış, içinde yanan ateşin közüyle şiirler söylemeye başlamış…
Yunus’un gönlünde ilâhî aşk’tan başka’ya yer yoktur artık. Bu aşkın potasında, yanıp yakılmakta, bu yanışın iniltileri Yunus’u şairleştirmede… Artık Yunus yok, ortada aşk var, aşkın terennümleri var. Yunus, bu aşk harmanında savrulan buğday taneleri gibi estikçe aşk, döküldükçe aşk:
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni…
Yunus, Anadolu’da doğan, yine Anadolu’da batan bir tasavvuf güneşidir. Yaşadığı çağda Türkçe bir kenara itilmiş, hor görülmüşken, Yunus, Türk dilini, bütün incelik ve güzellikleriyle sırtlamış, ayağa kaldırmış, kendinden sonra gelen ozanlara öncülük etmiştir. Yunus’un dili, Anadolu’nun öz dilidir. Anadolu Türklüğünün yüreği Yunus’ta çarpar, bu yürek kükrekliğiyle Yunus’ta dile gelir:
Gönlüm düştü bu sevdaya
Gel gör beni aşk neyledi
Başımı verdim kavgaya
Gel gör beni aşk neyledi
Ben ağlarım yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilim ne divâne
Gel gör beni aşk neyledi
Onun doyumsuz sevgisinde, insanlığın sesini duyarsınız. Bu seste gerçek inanç, Tanrı sevgisi, insan değeri, var olmanın sevinci var. Tüm kötülüklerden arınmış, duru bir gönülle seslenir insanlığa:
Adımız miskindir bizim,
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız.
Kamu âlem birdir bize…
derken, insanları anlayış ve dayanışmaya, birliğe ve dirliğe davet eder. Onun bu çağrısı “sevgi” ocağınadır.
Seslenir:
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım.
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.
Yunus’u kırk gün söyleşsek, yine bitmez. Bu, Türkmen Türk-İslam düşünürü ünlü şairin, bilinen iki eseri vardır. Biri, Risalet-ül Nusshiyye yahut Öğüt Risalesi adıyla aruz ölçüleri içinde yazılmış, tasavvufî, ahlâkî, dini bir eserdir. Sabır, hoşgörü gibi kavramların güzelliği anlatılırken, cimrilik, kin, nefret gibi duyguların da ne kadar kötü olduğu üzerinde durur. Diğeri ise asıl şiir gücünü yansıtan Divan’dır. Divan adlı eserinde, yazdığı tüm şiirleri derlemiştir.
Yunus’un en önemli özelliği, şiirlerini halk dili ile yazmış olmasıdır. Bu nedenle gerek yaşadığı devirde gerekse günümüzde, şiirleri rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Yaşamının büyük bir kısmını dergâhta geçirmesi ve dervişliğe ulaşmak için harcadığı çabaların da etkisiyle, şiirlerinin çok büyük bir kısmının konusu tasavvuftur. Şiirlerinde Allah’a olan sevgisini dile getirmesidir.
Yunus, 1240 yıllarında doğmuş, 1321 yılında, seksenbir yaşlarında olduğu halde, hayata gözlerini kapamıştır. Eskişehir’de, Karaman’da, Aksaray’da, Kırşehir’de Anadolu’nun daha birçok şehir ve kasabalarında mezarı olduğu söylenirse de onun asıl mezarının seven ve sevilenlerin gönlü olduğu bir gerçektir. Bu mezar Yunus’a daha çok yakışmaktadır.
Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun.
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun.
Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken hâlimizi
Soranlara selam olsun.
Tenim ortaya açıla
Yakasız gömlek biçile
Bizi bir âsân veçhile
Yuyanlara selâm olsun
Sela verdik kasdımıza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selâm olsun
Derviş Yunus söyler sözü
Yaş dolmuştur iki gözü
Bilmeyen ne bilsin bizi
Bilenlere selâm olsun.
Ali Alper ÇETİN
Araştırmacı
alialpercetin@hotmail.com
Kaynakça:
bilgihanem.com
yunusemre.net
Anadolu’yu Aydınlatanlar, Mehmet Önder, 1987
*Türk İslam düşünürü Yunus Emre, 1991 yılı UNESCO tarafından Yunus Emre’nin doğumunun 750. yılı olarak anılmıştır.
** Yunus Emre, memleketi olarak birçok il ve ilçe tarafından sahiplenildiği için makalede Ankara-Yenimahalle Yunus Emre Anıtı kullanılmıştır.