KADİRLİ OFF-ROAD KULÜBÜ KADİRLİ ADINA YARIŞIYOR

KADİRLİ OFF-ROAD KULÜBÜ KADİRLİ ADINA YARIŞIYOR

OSMANİYE’DE PROJE TANITIM TOPLANTISI

OSMANİYE’DE PROJE TANITIM TOPLANTISI

BAŞKAN OLCAR, “ANNELER GÜNÜ”NÜ KUTLADI

BAŞKAN OLCAR, “ANNELER GÜNÜ”NÜ KUTLADI

GÜVENİN VE GÜVENİRLİLİĞİN ADRESİ “KARASAKAL TARIM”

GÜVENİN VE GÜVENİRLİLİĞİN ADRESİ “KARASAKAL TARIM”

BİLSEM Lİ ÖĞRENCİLERDEN ÇANAKKALE GEÇİLMEZ SERGİSİ

BİLSEM Lİ ÖĞRENCİLERDEN ÇANAKKALE GEÇİLMEZ SERGİSİ

İŞGALLER ÜZERİNE-21
    • 3 Mart 2021 - 19:03:19


ANDIRIN YOLUNDA BİR YEŞİLDAĞSPOR MAÇI
Ak Sakallı ile epeydir görüşemiyorduk. Bunda en büyük pay benimdi. Gerek işlerimin yoğunluğu gerekse çevremde meydana gelen olaylar sebebiyle ev, iş, Andırın ve Adana hastaneleri arasında mekik dokuyordum. Yaşadığım olaylar dünya hayatının güzelliğinin sağlık olduğunu diğer etkenlerin sadece bir avuntu olduğunu göstermişti. Pir Sultan Abdal’ın Şu yalan dünyaya geldim geleli türküsünde bahsettiği ” bir zaman sağ gezdim bir zaman hasta” sözlerinde anlatılan ifade tam da yaşadığım durumu ifade ediyordu. Günlerimiz sağlık ve hastalık içerisinde Rabbim tarafından bize bahşedilen yalancı dünya ömrünü yaşamakla geçiyordu. İnsan yaşamadan bilemezmiş misali, bizler de bize verilen görev gereği yaşayıp gidiyorduk. Bu süreçte dostlar bizi yalnız bırakmıyordu. İnsanın en çok da ihtiyaç duyduğu şeylerden birisi iyi ve kötü günde yanında olan dostlarıydı. Dostluk ve kardeşlik pekey demekle kaimdi. Bu bize büyüklerimiz tarafından böyle öğretilmişti. Gençler, dost demek beklenti içinde olmak değil aksine beklenen veya beklenmeyen zaman dilimlerinde beklentilere cevap vermek denmişti. Biz biliyorduk ki, vücudun tıpkı su gibi, ekmek gibi dostlara da ihtiyacı vardı. İnsanın anlaştığı, şakalaştığı, uzaktan görünce bile haz aldığı yani mutlu olduğu, seni anlıyorum değil senin yaşadığın bu mutluluğu veya acıyı bende yaşıyorum diyen insanların olduğu bir dostluk. Bu duygular içerisinde Kadirli sokaklarında gezip dolanırken, aklımıza birden bire Andırın’a gitme fikri düştü. Evet Andırın’a gitmeliydim. Bu düşünceler içerisinde gezip dururken kendimi Ala Cami sokağında buldum. Cami girişinde karşılaştığım Metin Hoca’ya selamlaşmadan sonra, hocam bizim Ak Sakallıdan ne haber, hiç görünmüyor, başında bir iş mi var diye sorunca, Metin Hoca da bana accik sabır et, şimdi damlar düşer dedi. Hakikaten de birkaç dakikaya kalmadı, Ak Sakallı,
-Esselamün aleyküm gençler diyerek Ala Camiye Müslümanca bir giriş yaptı. Sitem dolu birkaç sözden, sonra, efendim ben Andırın’a gideceğim isterseniz birlikte gidelim dedim. Ak Sakallı’da neden olmasın ne zaman istersen dedi. Namaz çıkışı gidelim dedim. Memnuniyetle dedi.
Namaz çıkışı Ak Sakallıyı da alarak Andırın’a doğru yola çıktık. Her ne kadar yollar kötü olsa da TRT Türkü radyosunda güzel türküler çalıyordu. Her biri ayrı bir anlam ifade eden güzel türküler bizi başka alemlere alıp götürüyordu. Radyoda yine bir gurbet türküsü çalmaya başlamıştı ki, Ak Sakallıya dönerek, Sıla-ı Rahim ne demektir dedim. Ak Sakallı, daha önce hiç yapmadığı bir şekilde,
-Zihin işgaline meydan okumaktır, dedi. Niye böyle dediniz efendim diye sorunca,
-Evlad, bu devrin insanları ana babasını bayramdan bayrama ziyaret edilecek zannediyor. Bu çok yanlış, Anne baba aklına düştümü telefona değil direksiyona sarılmalısın, Kadirli’den Andırın’a gitmek bir sucuk ekmek yemekten daha kolay dedi. Ak Sakallı böyle söylerken, radyomuzda sanki Ak Sakallıyı pekiştirircesine bir türkünün şu sözleri mırıldanıyordu .
”Alem çiçek olsa, arı ben olsam, dost ilinden tatlı bal bulamadım”.
Bizim yolculukta dosta iline doğru devam ediyordu. Tokmaklıyı geçipte rampalara tırmanınca, Ak Sakallıya dönerek, Siyasette işgal varmıdır? dedim. Ben bu soruyu bir başka Ak Sakallıya sormuş cevap almıştım. Olsun başka bir Ak Sakallıdan dinlemek bana hiçbir şey kaybettirmezdi.
-Var tabiiki. Söz verip te Andırın’ın yolunu yapmamak dedi. Dondum kaldım. Bu ne şiddet, bu ne celal Ak Sakallı, ağır ol, yavaş gel dedim. Zira Ak Sakallı çok sert bir ses tonunda konuşmuştu.
-Peki dedim, peki açıkla. Evlad, üstüme gelme işte, anla yahu, neyi anlayacakmışım Ak Sakallı?
Yalanı yok ben de kızmıştım.
-Yahu seni yaylalara doğru tırmandıkça hava çarptı galiba neden anlamak istemiyorsun. Bak evladım ataları bilirmisin sen ataları deyince, tabi efendim onlar tecrübenin ta kendisidir deyince. Hah işte cevabı bildin, Cevap şu evladım. Ne peki
-El,elin eşşeğini türkü çağırarak ararmış.
Yahu dedim kendi kendime bu adam hangi üniversiteden mezun olmuş, Atarımızın bir deyimiyle ”Daş’ı tık diye gediğine oturtuyor” Vallahi şaşılacak bir durum. Sonra Ak Sakallıya döndüm dedim ki;
-Bak Ak Sakallı haklı olmaya haklısın. Lakin O türküyü çağırttıran biziz. Biz Bu yol işini yapan firmaları kontrol etmedik, Bu işle uğraşan büyüklerimizin emeklerinin zayii olmasına göz yumduk, iğneyi hiç kendimize batırmadan hep elimizde çuvaldızla gezdik. O, EL dediğin adamlar elinden geleni yaptı da biz ne yaptık. Hatamızı telafi etmeliyiz deyince.
– Orasını ben bilmem evlad, ”Halep oradaysa arşın burada”, Ben yola bakıyorum dedi. Peki dedim. O sırada aklıma yıllar önce duyduğum bir mâni geliverdi. ”Bebeğin beşiği iş makinası artığı, ne zaman dikilir asfaltın yırtığı, acep yapılmış mı Harboğazı’nın pırtığı, nenni bebek nenni bebek nenni oy”
Andırında gurbetin başladığı Akkale’yi geçipte Andırın Kokusu almaya başlayınca, Ak Sakallıya tekraren dönerek, ”Kaleler şehrine Andırın’a hoş geldiniz ” dedim. Ak Sakallıda bir tek ben mi, sizde hoş geldiniz bire edem, dedi.
Birbirimize latife yaparak Andırın’a gelmek güzel olmuştu. Kestirme bir yol izleyerek, bizim eve geldik, Annemin ve babamın elini öptüm, Onları Ak Sakallı ile tanıştırdım. Ak Sakallıda bu tanışmadan pek memnun oldu. Çay ve sohbet, sohbet ve çay muhabbetinden sonra izin alarak Kışla Bahçesine uğrayıp tekrar Kadirli’ye dönmek istediğimizi söyleyip Anne ve babamdan izin aldım. Ak Sakallı ile birlikte Kışla Bahçesine doğru yol alırken, sokaklarda bir boşluk olduğunu, sokaklarda bu kadar az insanın olamayacığını farkettim. Allah Allah, ulan ne oldu Andırınlılara nereye gitmiş bu adamlar diye meraklanıp dururken, yolda giden bir yaşlı bir emmi’ye dönerek, selamünaleyküm Emmi, nerde bu Andırınlılar, sokaklar bomboş deyince, Aleykümselam, sen yabancısın galiba, bu gün bizim Andırınspor’un maçı varmış, oğlan uşak herkes oraya gitti dedi. Allah Razı olsun emmi diyerek, Kışla bahçesini unutup arabanın yönünü Enişdibi’ne çevirdim. Yalnız bu – Sen yabancısın galiba lafı bana bayağı dokundu.
Daha Enişbine inmeden Enişdibinde bir bayram havası olduğu gelen gürültülerden belliydi. Bir kişi haykırarak kalabalığı coşturuyordu. Bu aleni belli bir durumdu. Zira her gürültü patırtının bir de bağıranı olurdu. Bu ses bana hiç yabancı değildi. Evet evet bu bizim Harun’du. Aracımızı parkedipte Stad görünümlü maç seyretme alanına geldiğimizde yanılmadığımızı anlamıştık. Şöyle protokol tribünü denilen yere baktığımda, Harun seyirciyi coşturmaya çalışıyor, Altan Başkan keyiften dört köşe, Oktay kayıran sanki kendi oynuyormuş gibi hareket ediyor, Mustafa Coşkun her zamanki mütevaziliği ile pür dikkat maçı seyrediyordu. O ne, protokol tribününde hiç yabancı gelmeyen tanıdık bir sima vardı. Evet evet ilk anda boynundaki kaş koldan tanımamıştım. Fakat bu Oydu; Andırın’ın efsane kaymakamı, Emre Dündar’dı. İlk anda neden tanıyamadığımı şimdi anladım. Emre Dündar, Kaymakamlığının yanında halktan bir parça olmuş. Halkın sevinçleriyle sevinen, onların üzüntüleriyle üzülen birisiydi. Şimdi burada da tanıyamayışımın sebebi bu olmalıydı. Siyah takım elbiseli değil, Halk gibi giyinmiş halkla hemhal olmuş, uzaktan görüp tanımayanlar için Andırın’ın öz evladı olmuştu. Andırın halkı ile çok iyi bağlar kurduğundan mı neci, Andırın halkının gönlünde ayrı bir yer edinmişti. Ve benim şu anda gördüğüm sahnede bunun açık seçik bir ifadesiydi.
Maç seyretme alanı çok kalabalık olduğundan kendimize enişdibinin hatıralarımızda ayrı bir yeri olan ve eskiden 19 Mayıs törenlerini izlediğimiz bir köşesine attık. Duruma bakılırsa Yeşildağ spor galipti. Andırın tarihinin yetiştirdiği efsane futbolculardan olan şimdi kariyerine teknik direktör olarak devam eden Mehmet Kürtül, takıma ayrı bir hava katmıştı. Şöyle rahatça bir yere oturupta maçı seyretmeye başladığımızda rakibin Afşinspor olduğunu farkettik. Yanımızda bizim gibi tribünda yer bulamayıp bir köşeye oturanların anlattığına bakılırsa Afşinsporla, Andırın Yeşildağspor bu liğin başa güreşen iki takımıydı. Yerimize oturalı birkaç dakika olmuştu ki, büyük bir konvoy, önde kasası açılmış bir kamyon, kamyonun üzerinde bando takımı ile bizim stadın kapısına doğru yaklaşmaya başladı. Tribün alkışlardan yıkılıyor, herkes, KOZAN, KOZAN, KOZAN diye tempo tutuyordu. Bir taraftan ta BOZKURT İRFAN, BOZKURT İRFAN sesleri ortalığı yıkıyordu. Bu sahnenin GALATASARAY-FENERBAHÇE derbisinden farkı yoktu. Bir ilçenin kendi takımına bu kadar inanması, onları bu denli desteklemesi şaşılacak şeydi doğrusu. Anadolu’nun bu şirin ilçesinde sanki bir futbol maçı değil bir bayram, bir şenlik havası yaşanıyordu. Gözümün kenarıyla Aksakallıya şöyle bir baktığımda onunda ilginç bir şekilde olanları izlediğini gördüm. Hayırdır Aksakallı daldın bire edem deyince, Aksakallı bana dönerek.
-Yolunuz yok lakin sevginiz, ilginiz, coşkunuz 10 numara, Futbol sizi değil siz Andırın’lılar futbolu işgal etmişsiniz, geldiğimden beri hayretler içerisindeyim dedi.
Bende, İçimden Aksakallı bırak şimdi yolu, şu ortamın keyfine var dedim.KADİR İSLAMOĞLU-KADİRLİ-ANDIRIN GELİŞİM PLATFORMU DERNEĞİ BAŞKANI

  • UYARI
  • Sistem 2 Farklı Yöntemle IP Numaranızı Kayıt Altına Almaktadır. Yasal Durumlarda Bu Kayıtlar Yetkili Mercilere Tarafımızdan Verilecektir. Lütfen Yorumlarınızı Buna Dikkat Ederek Yazınız.
  • Yorumla

ANKET

Sitemi nasıl buldunuz?

Üye Girişi
  • Kullanıcı Adınız
  • Şifreniz