SANAYİ VE TİCARET FUARI AÇILDI

SANAYİ VE TİCARET FUARI AÇILDI

SUMBAS’TA AHIR YANGINI

SUMBAS’TA AHIR YANGINI

DEREDE MAHSUR KALAN İNEK KURTARILDI

DEREDE MAHSUR KALAN İNEK KURTARILDI

KADİRLİ BELEDİYESİ GELENEKSEL ÇOCUK OYUNLARI ŞENLİKLERİ DÜZENLENDİ

KADİRLİ BELEDİYESİ GELENEKSEL ÇOCUK OYUNLARI ŞENLİKLERİ DÜZENLENDİ

Hasan Dede Türbesi için iyileştirme ve çevre düzenlemesi çalışmaları başladı.

Hasan Dede Türbesi için iyileştirme ve çevre düzenlemesi çalışmaları başladı.

    • 25 Şubat 2021 - 08:15:45


Ak Sakallıyı işlerimin yoğunluğu sebebiyle uzun bir süredir göremiyordum. Ben de içimden siyasetin Ak Sakallısı Süleyman Gürsoy’u ziyaret edeyim, siyaset üzerine işgallerden konuşayım diye aklımdan geçirdim. Ne de olsa Süleyman Gürsoy, Kadirli’de siyasetin son yirmi yılına damga vurmuş insanlardan birisiydi. Siyasette işgali siyasetle iştigal edenle konuşmalıydım. Kafamda bu düşüncelerle her zaman olduğu gibi köprübaşı kuş havuzları mevkisinden, üçgenparka oradan Polen Bal evine uğrayıp Cihat usta ile iki şor (laf) edip, çamlı kahveye gitmeye karar verdim. Çukurova’nın hayat kaynaklarından Savrun üzerinde bulunan Erdal Vahapoğlu köprüsünün selden kurtarılan kısmından hatim (bir fatiha, üç ihlas ) indirerek karşıya geçtim. Eskiden Meydanlık olan bu kısıma Kadirli Belediye Binası yapılmış, bu bina Kadirli Şehrine Adana yolu istikametinden girenlerin gördüğü en güzel yapıdır. Birde bina girişine gurban olduğum Türk Bayrağı asılı oldu mu, insanlar bu binaya şöyle bir bakmadan geçemezler. Bende tam Kadirli Belediye binasının önünden geçiyordum ki, oradan bir sesin,
-Kadirciğim bir sakinleş dediğini duydum. Bu ses hiç yabancı değildi. İnsana güven veren bu sesin sahibi güzel insan Gazeteci Menderes’ten başkası olamazdı. Ben de başımı çevirip, Kardeş ben sakinleşemem bu belli, peki sen sakin misin dedim. Menderes her zaman ki, güven veren sesiyle, bu gün bende hiiiç sakin değilim dedi. Ne oldu kardeş haber mi atladın deyince, yok Kadirciğim, keşke öyle olsa,
-İnsana güven veren bir tebessümle, Flaş patlamıyor dedi. İlahi Menderes dedim. İlahi güzel insan, Güzel espriydi kabul ediyorum. Güzel insan bizi güldürdün ya Rabbim de, seni güldürsün.
Bu güzel espri ile biraz moral bulsam da aklımda Kadirli Siyasetinin Ak Sakallısı Süleyman Gürsoy ile konuşmak, onunla siyaset işgalleri üzerine sohbet etmek vardı.
Köprübaşı kuş havuzları mevkisinde yine tanıdık olaylar cereyan ediyordu. Pusu, av, avcı. Artık bu manzaraya alıştığımdan olsa gerek hiç oralı bile olmadan doğruca Uzun çarşıya yürüdüm. Kadirli’nin ticaret ve banka hayatında uzun çarşının apayrı bir yeri vardır. Trafikte burada kilitlenir, kalabalıklarda burada iğne atsan yere düşmeyecek biçimde şekillenir, insan arıyorsanız Kadirli’de genelde bulacağınız yerlerden biriside Uzun Çarşıdır. Uzun çarşıda giderken, üç beş kişi ile selamlaştık.
Birden aklıma Siyasetin Ak Sakallısı Süleyman Gürsoy’u aramayı unuttuğum geldi. Bizim Ak Sakallının, telefon işgali üzerine yaptığı sohbetten sonra nedendir, telefonla aramıza bir soğukluk girmişti. Nedense son zamanlarda aramız pek iyi değildi. Ceplerimi kontrol ettiğimde gerçekten de telefonumun yanımda olmadığını farkettim. Olsun dedim kendi kendime olsun, ben Siyasetin Ak Sakallısına nasıl ulaşacağımı biliyordum. Hiç vakit kaybetmeden Kadirli postası gazetesine gidip Süleyman Gürsoy’a ulaşmayı deneyecektim.Bu sebeple hiç istifimi bozmadan uzun çarşıdan yürüyüp hızlı adımlarla Kaymakamlık binasının önünden geçerek Kadirli Postasına gelmek üzereydim ki,
-Nereye iki gözümün çiçeği,
bu söz bana hiç yabancı değildi. Sevdiği insanlara veyahutta hoşuna giden bir söz olduğunda, sevindiğinde bu sözü kullanan bir kişi vardı o kişide Süleyman Gürsoy’dan başkası değildi.
-Vay güzel insan, gökte ararken yerde buldum. Maşallah bu ne güzel tevafuk dedim.
Hadi gel seninle biraz gezelim demez mi. ”Kör’ün istediği bir göz Mevlam vermiş iki göz” misali bu teklif tam da benim işime göreydi. Hiç tereddütsüz bir şekilde, ne demek, mutluluk duyarım dedim ve daha Kadirli Postasına girip bir selam vermeden Süleyman Gürsoy’un davetini kabul ederek, teklifi üzerine arabasına bindim.
-Arabaya biner binmez, Valla ne yalan söyleyeyim bende seninle konuşmak istemiş ve bu niyetle evden çıkmıştım. Telefon denen mereti de yanıma almayı unutmuşum, Bizim bir Ak Sakallı var bizi iyice telefondan soğuttu dedim.
-Bak iki gözümün çiçeği, bu Ak Sakallı kim bilmiyorum ama tanımadan söyleyeyim bu kişi samimi birisi olmalı, bizim işlerde de durum böyle, ben telefonu bir haber verme aracı olarak görüyorum, sohbet muhabbet dersen bu işler telefonda olmuyor, zira sohbetin muhabbetin tadı yüz yüze olunca güzel oluyor dedi. Bu kısacık cümle bile benim siyaset işgallerini konuşmak üzere seçtiğim kişide yanılmadığımı bir kez daha göstermişti.
Süleyman Gürsoy’un arabasında ikimiz bir müddet Güzel Kadirli’min sokaklarında gezdik, Biliyormusun Kadirciğim, ben bu sokaklarda gerek arabayla gerekse yaya olarak gezdiğimde çok mutlu oluyorum. Ben memleketimi çok seviyorum, bizim iliklerimize işlemiş bu sevgi, hatta hatta biz günde bir kere Köprübaşını görmezsek rahat edemeyiz, bizim de böyle bir özelliğimiz var Kadirciğim ne yapalım bizim de bünye böyle alışmış dedi. Ben biliyordum ki, memleket sevdası hastalığına yakalanan tüm insanlarda bu duygu mevcuttu. Nato yolunda araba ile gezerken,
-Ben sizinle bir konuda konuşmak istemiştim. Fakat laf bir türlü oraya gelmedi, şöyle gözel bir sohbet edelim dedim. Bak haklısın dur o zaman benim eve gidelim, hem yengen de senide çok sever, bize bir çay demlesin, ince bellilerde çayı yudumlarken, sohbetin de belini kırarız dedi. Latife yaparak, ben kırma dökme işini pek sevmem biliyorsun deyince, Kadirciğim, tamam seni anlıyorum, lakin şunu iyi bil ki, iyi laf beli kırılan laftır, dedi. İkimizde güldük. Hemen cebinden telefonunu çıkarıp yengeyi aradı ve
-iki gözümün çiçeği güzel bir insanla eve geliyoruz, bir bak hele ev de çay var mı dedi. Benim telefondan duyduğum tek ses,
-Benim evimde her zaman herkese çay da vardır Süleyman, ayrıca biliyorsun ki soframda herkese yetecek yemek de vardır. Bak hele çaydanlık elimde dedi.
Bizim için artık soruma cevap almanın zamanı yaklaşıyordu, Zira çay ve sohbet ortamı arayıp ta bulamayacağım yani çok sevdiğim ortamlardan birisiydi. Ne zaman bu eve gitsem hikaye ne olursa olsun yazılan ve konuşulan tek hikaye edep ve saygı hikayesiydi.
Zil’i çalıp da eve geldiğimizde hoş gelişlerle karşılandık. Ben neden kendinize ait evin zilini çalıyorsunuz dediğimde, Süleyman Gürsoy bana dönerek, evinde bir mahremiyeti var, unuttun galiba, evde yengen belki arkadaşlarıyla oturuyordur, belki müsait değildir, belki ben bir arkadaşımla gelmişimdir bu inceliklere dikkat etmek gerek Kadirciğim dedi.
Koltuklarımıza oturup şöyle bir geriye doğru yaslanınca, ben size bir soru sormak istiyorum dedim. Buyur iki gözümün çiçeği dedi. Bende efendim, insanoğlu bir işgal dünyasında yaşıyor, malum sizde siyasetle iştigal ediyorsunuz, Siyaset te işgal varmıdır dedim.
Süleyman Gürsoy, önce koltuktan bir doğruldu, durdu sonra tekrar geriye yaslandı.
-Bak Kadirciğim, evet hayatımızın her alanında olduğu gibi siyasette de acımasız bir işgal vardır. Bu işgal hayatımızdaki birçok işgalden daha acımasızdır. Öyle bir acımasızlık var ki, siyasetin işgali birçok işgali de beraberinde getiriyor. Şöyle bir durdu ve tekraren;
-öncelikle bu işgali anlatabilmek için kısaca siyaseti bilmek gerekiyor. Siyaseti bilmek için okuyup, idrak edip bulunan şartlara göre uygulamak gerekiyor. Lakin ben bir hususa değineyim. Bizim ülkemizde Siyaset kavramı parti ve particiliğe indirgendiği için bir anlam kayması oluşuyor. Oysa siyaset gündelik hayatımızın her anında var. Bu durumu bir kenara koyalım. Senin bana sorduğun parti ve particilik kavramlarını içiren Siyaset üzerinden devam edelim.
-Öncelikle şunu baştan söyleyeyim. Siyaset bir sanattır. Siyaset, dili olan soyut bir canlıdır, Siyaset takip mesafesi olan bir trafiktir. Siyaset, kucaklamak yerine kucaklaşmayı öne alan bir etkileşimdir. Siyaset bir birlikteliktir, aynı duygu etrafında birleşildiğinde. Siyaset zaferi ve mağlubiyeti içinde barındıran bir savaştır. Siyaset bazen piyangodur, milyonlarca kişi içerisinden size çıkan büyük ikramiye gibi. Siyaset bir ilimdir koskoca profesörlere ders olarak okutulan. Siyaset, samimiyet ve sadakattir. Mesela bu bende böyledir. Ben taraf olduğum partime samimiyet ve sadakatle bağlıyım. Siyaset, mücadeledir. Siyaset, en büyük sermayesi seçmen olan ticarettir. Siyaset, acısıyla tatlısıyla eyvallah denilen bir davadır. Siyaset bir imtihandır, sonuçları sandıkta açıklanan. Siyaset sahiplenmektir. Siyaset, sevindirmedir, zira biz biliriz ki ”ALLAH, SEVİNDİRENLERİ SEVER” .
Süleyman Gürsoy birden sustu ve hanım çaylar nerde kaldı dedi. Çaylar ince bellide gelince şöyle bir yudumlayıp devam etti.
-Bak Kadirciğim, Siyasete giren ve ya da benim beğenmediğim tabirle siyasete soyunan kişi önce şunu iyi bilmelidir. Talip olduğu makamın sonunda bütün makamların Allah Rızasına çıkacağını.
Şimdi yukarıda bahsettiğim konulara istinaden siyasette işgali anlatıyorum, Bak bunları sakın unutma, bunlar yaşanmış tecrübelerdir.
Tam da senin soruna verilecek cevaba yani Siyaset işgaline gelince; en iyisi ben sana tabandaki işgali anlatayım. Okumadan, insanlık sanatını bilmeden, tecrübeleri yaşamadan yani işin mutfağından gelmeden, gelinen her makam gibi bir işgaldir. Bunlar olmadan onun bunun referansıyla, hatır gönülle, şu meslek sahibi işimize yarar, parası var kullanırız, bizim hısım akraba dolayısıyla bizi satmaz, her denileni onaylar, tepeden inme bir şekilde yapılan siyaset, siyasette işgaldir. Ve bu işgal siyaseti kirletir. Tabanda ki bu kirlilik tavana sirayet eder, nasıl sirayet eder. Siyasetin sermayesi oylarda büyük düşüşle sirayet eder. Oy düştükçe liderin işleri zorlaşır. Siyasetin tabanı siyasetin direğidir. Direk bir kere işgale uğradı mı, işler sarpa sarmaya başlar. Tıpkı ulu bir çınarın gövdesine giren kurt gibi bu işgal zamanla siyaseti bitirir, siyasetçiyi de bitirir hâ. Siyasetçi, siyaset için ilmi siyaseti bilmezse, bulunduğu makamı işgal ettiğinden, işgal edilen makamı kaybetmesi kolay olur. Veyahutta itibarsızlaşır. İtibarsızlık, bir siyasetçi için seçim kaybetmekten kötüdür. İtibarsızlık siyasetin işgale uğradığının en açık göstergesidir. Siyasette işgalin bence tam olarak açıklaması, siyasetçinin itibar kaybına uğramasıdır. Kaybedilen itibar yapılan siyasetin işgal edildiğinin göstergesidir. Rabbim itibarımızı düşürmesin.
Bak çayları tazelemeyi unuttuk dedi. Ben biliyordum ki, kişi anladığı ve anlaştığı kişinin yanında nice çaylar soğutmuştur. Olsun dedim, olsun ziyanı yok nasıl olsa koca bir çaydanlık çay var içeriz.
Peki dedim, siz de siyasetle uğraştınız. Söylemek istediğiniz bir şey var mı? Süleyman Gürsoy geri yaslandı, derin bir iç çekti. Ve sesini yükselterek;
Bizim şanssızlığımız,” kimsenin haksız olmadığı zamanlarda yaşamamız” dedi ve sustu.
Ben anlamıştım anlayacaklarımı. Tabanda siyasi bir mücadele veren siyasi bir kimliğin ne demek istediğini anlamıştım. Bu haklılık ya da herkesin kendini haklı görmesi sıradan bir mevzu değildi.
Bir insan siyaset işgalini bundan daha güzel ifade edemezdi. Zira artık herkes kendini haklı görüyor, geçmiş yaşantılardan ders çıkarmıyor, bu haklılık siyaseti işgal ediyordu.
Güzel bir sohbet olmuştu Kadirli siyasetinde Ak Sakallı olarak nitelendirilen Süleyman Gürsoy’un siyaset üzerine söylediği sözler önemliydi
Siyaset sohbeti bitmiş, bardaklar dolu boş servisinden mutluluk duyarken, müsaade istedim. Siyasetin Ak Sakallısının son sözü ben çok etkilemişti.
Bizim şanssızlığımız,” kimsenin haksız olmadığı zamanlarda yaşamamız”.

  • UYARI
  • Sistem 2 Farklı Yöntemle IP Numaranızı Kayıt Altına Almaktadır. Yasal Durumlarda Bu Kayıtlar Yetkili Mercilere Tarafımızdan Verilecektir. Lütfen Yorumlarınızı Buna Dikkat Ederek Yazınız.
  • Yorumla

ANKET

Sitemi nasıl buldunuz?

Üye Girişi
  • Kullanıcı Adınız
  • Şifreniz