Bizler birer kamu görevlisiyiz. Hangi görevi yapıyor olursak olalım, hangi konumda
bulunursak bulunalım ve hangi rolü üstlenmişsek üstlenelim ama mutlaka bulunduğumuz konum, görev ve rolü iyice benimsemeliyiz ki mevcut durumumuzdan memnun kalalım.
Görevimizi tam olarak yaptığımız sürece mutlu ve huzurlu olacağımızı unutmayalım lütfen.
Eğer bir kişi işini benimsemişse;
Sabahları erken saatte veya gecenin bir vaktinde sokakları temizleyen veya besi ahırlarındaki temizlik işçisi, kulak zarını patlatırcasına gürültü ve titreşim oluşturan delici kompresör işçisi, yerin yüzlerce metre altındaki galerilerde görevli maden işçisi, mutlu bir şekilde ve gelecekle ilgili ümitlerle görevini yapacaktır.
Eğer işini benimsemiyor ise de;
Uluslar arası bir holdingde en tepedeki yönetici, en merkezi yerdeki bir işyerinin sahibi,
veya devletin tepe noktasında da olsa MUTLU VE HUZURLU değildir. İşiyle barışık olanlar iş yerine koşa koşa giderken, iş huzuru olmayanlar da iş yerine adeta kendini ite kalka götürür. O zaman mevcut durumumuzdaki olan imkânları en iyi bir şekilde değerlendirmemiz gerekir.
Mutlu ve huzurlu olan insanlar kendisine her hangi bir taleple müracaat eden kişilere; dili, dini, ırkı, yaşı, cinsiyeti, siyasi görüşü, rengi, gelir durumu, unvanı ne olursa olsun her insana saygı duyar ve kendisini onun yerine koyarak bir davranış sergiler. Bizim insanımız bu karakterdeki görevlilere adam gibi adam, insan evladı, helal süt emmiş gibi hepimizi memnun eden yakıştırmalar yapmaktadır.
Yapılan 25 yıllık çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre çalışanlar için önceki dönemlerdeki kanaat genellikle; işten kaçar-tembel, ceza ve korku ile çalışır, en etkilendiği ödül ekonomik ödül, hırslı olmayıp sorumluluk almaz, kapasitesini monoton bir şekilde ortaya koyar, potansiyeli fazla yüksek değil gibi özelliklerde oldukları kabul edilirken;
Günümüzde ise çalışanlar; insanın işini oynayacak bir oyun gibi normal faaliyet olarak görür, bağlandığı amaçlara yönelir, psikolojik doyumda yeterli olabilir, uygun şartlarda sorumluluk alır, çok yüksek derecede hayal gücü, hüner ve geliştiriciliği var olup mevcut olan potansiyelinin sadece bir yönünü geliştirmekte oldukları kabul edilmektedir.
Bir kurumda veya okulda görevli bir insan performansı ile ilgili olarak kendini sorgularken:
• Benim ne yapmam isteniyor?
• Ben nasıl yapıyorum?
• Güçlü ve zayıf yönlerim nelerdir?
• Başka neyi nasıl yapabilirim?
Gibi sorulara cevap bularak kendini bulunduğu durumdan daha iyi hale getirebilir. Okuduğumuz kitaplardan, dinlediğimiz seminerlerden ve gördüğümüz eğitim çalışmalarında fazla etkilendiğim birkaç cümleyi sizlerle paylaşmak isterim.
• Yapamam demeyin, yapan sizden üstün değildir.
• Hatalı bir işin mazeretini anlatana kadar doğrusunu yapabilirsiniz.
• Hedefi büyük olan bir kişi hiç bir zaman, hiç bir zaman demez.
• İlmin efendisi olmak için, çalışmanın kölesi olmak gerekir.
İnsan yetenek ve becerilerinin sınırının ne olduğunu şuan için hiç kimse bilmiyor. Bu sebeple başarıyı sınırlayan “Başaramam, yapamam ve benim için imkânsız” gibi düşüncelerin bir an önce akıldan çıkarılıp atılması gerekmektedir. Geçmişte bir şeyi yapamamış olmak, gelecekte de onu yapamayacağımız anlamına gelmez. Aklın kavradığı ve inandığı her şey başarılabilir.
Eğer kendimizi bir çıkmazda imişiz gibi hissettiğimizde, zekâmız bize mutlaka bir çıkış yolu geliştirmemize yardımcı olacaktır. Yeter ki olumlu düşünelim.
Bir bilim adamı: Öğrencileri etkilemeden öğretmeye kalkanlar, soğuk demiri boşuna döverler demektedir. Bundan hareketle öğrenciye biz öğretmen olarak özellikle gelişme döneminde nasıl bir elbise giydirirsek, onun da o rolü benimsemesi kaçınılmazdır. Yani onlara hitap ederken; ”sen başarırsın, sen daha güzelini de yaparsın, sana güveniyorum” dersek kendisini başarılı değilse bile, başarılı hale getirmek için gayret edecektir. Ama ona “Geri zekâlı, aptal, zaten senden bu beklenir” diye hitap edersek o da belli bir zaman sonra davranış ve derse olan ilgisiyle bizleri yalancı(!) çıkarmayacaktır.
Öğrenci hak etmese de; ailesi ve arkadaşlarına hep olumlu yönlerini yansıtalım ki, kendisi de “Beni öyle tanıdıklarına göre ben de öyle olmalıyım” deyip sürekli olumlu davranışlarını ön plana çıkarmak durumunda hissedecektir. Bir öğretmen olarak öğrencilerimizi ödüllendirmede cömert, cezalandırmada ise cimri olmalıyız. Ona karşı yaklaşımlarımızla öğrencilerin gündeminde sürekli olumlu düşüncelerin yer almasına zemin hazırlamış oluruz. Yine onları takdir etmemiz gerekiyorsa herkesin görebileceği, tenkit edilecek ise de sadece kendisinin bulunduğu ortamları seçmemiz gelişimleri ve hayata bağlanmaları bakımından çok önemlidir. Böylelikle öğrencilerimizin, çevreyi rahatsız eden dolayısıyla da kendini sürekli huzursuz eden olumsuz davranışları zamanla azalıp kaybolacaktır.
Bilirsiniz eskiden fotoğraf filmleri vardı ve makine ile bu filmlere çekilip sonra karanlık odada banyo yapıldıktan sonra karta basılırdı. İşte onun gibi, gelişmekte olan çocuğu fotoğraf çekilmiş bir filme benzetebiliriz. Bu film uygun bir ortamda banyo yapılıp karta çıkarılacak olursa çok güzel fotoğraflar elde edilecektir. Bu işlem yapılmaz ise de filmin yeri çöplük olduğu gibi uygun ortamlarda iyi bir eğitim almayan, ilgisizlikle ihmal edilen, horlanma ve aşağılanmaya maruz kalan çocuklar da topluma sıkıntı çıkaracak şekilde yetişeceklerdir. Önemli olan çocuklarımızdaki var olan yetenek ve güzellikleri ortaya çıkarmaktır.
Şefkat öyle bir dildir ki, onu sağır işitir, kör okuyabilir şeklinde söylenmiş bir bilim adamının sözünden çok etkilenmişimdir.
Okullarımızdaki eğitimin başarısı ile ilgili olarak bir hedefi olan bir öğretmen olarak, öğrencilerimize kitap okumalarını tavsiye edip bu yönde teşvik etmeliyiz ve zaman zaman da onlara en son okudukları kitabın adı ile konusunu hatırlayıp hatırlamadıklarını sormalı, ama bu soruyu öncelikli olarak kendimize sormalıyız ki yaptığımız iş yerini bulsun.
Düşünen insanlar anlatır, anlatanlar ise öğrenirler. O yüzden öğretmenler daha çok bilgiyi derste öğrenirler denilmektedir.
Son olarak öğretmen olarak görev yapan genç arkadaşlarımdan bazıları belki de il ya da ilçe merkezinde bir okul beklerken ücra bir köşede ve mahrumiyetleri de olan bir köy veya bağlı mezradaki okula atanarak beklediği şekilde bir atama gerçekleşmemiş olabilir. Unutulmasın ki “İnsan eğer mutlu olmak için beklediği şartları bulamıyorsa, bulduğu veya bulunduğu şartlarda mutlu olmanın yollarını aramalıdır.” Yine unutulmasın ki “hiç bir şart ve durum, devamlı ve değişmez değildir. Genç öğretmenlerimiz için temennimiz, beklentileriniz; inşallah, aklınızdan geçenlerden sizler için hayırlı olanının nasip olacağı şekilde gerçekleşmesidir.
Bu öğretim yılı, pandemi dolayısıyla sıkıntılı geçmektedir. İnşallah en kısa zamanda her kademedeki öğrencilerimiz de ana sınıfı ve birinc sınıflar gibi yüz yüze eğitime başlarlar ve sağlıklı bir şekilde öğretim yılını tamamlarlar. Bu öğretim yılı ve gelecek öğretim yıllarının öğrenci, öğretmen ve öğrenci velilerimiz için sağlık ve mutluluk içinde ve bu yıldan daha başarılı olmasını diliyorum.mustafa zincirkıran-Eğitimci-Yazar
- UYARI
- Sistem 2 Farklı Yöntemle IP Numaranızı Kayıt Altına Almaktadır. Yasal Durumlarda Bu Kayıtlar Yetkili Mercilere Tarafımızdan Verilecektir. Lütfen Yorumlarınızı Buna Dikkat Ederek Yazınız.
- Metruk bina toplantısı yapıldı
- Peçeli baykuş doğaya salındı
- Ispir ailesinden mevlide davet
- DİLEK LİVANELİ ÖĞRETMENLERLE TECRÜBELERİNİ PAYLAŞTI
- Hastanede yangın tatbikatı
- Seyir halindeki araç yangını söndürüldü
- Traktör sürücülerine reflektör dağıtıldı
- KAYMAKAM DOLU KÖYLÜNÜN SORUNLARINI TEK TEK DİNLEDİ
- Araç yangını söndürüldü
- Sıra sanayi sitesinde ..