Özgüvenin karşıtı olan özgüven eksikliği ise genellikle aşağılık kompleksi olarak tanımlanır. Özgüven hakkında çok önemli bir kitap yazan psikolog Don Hamachek aşağılık kompleksi ile ilgili 7 noktaya dikkat çekiyor.
1. Eleştiriye karşı alıngan olmak
Aşağılık duygusuna kapılan insanlar hata yaptıklarını bilseler de diğer insanların bunu vurgulamaları hoşlarına gitmez. Ne kadar yapıcı ya da naif olursa olsun her eleştiriyi kişisel bir saldırı olarak algılarlar.
2. Özgüvene uygunsuz cevap verme
Bu iki şekilde olur. Bazı insanlar kendileri hakkında iyi şeyler duymak için can atarlar ve sürekli iltifat edilmesinden hoşlanırlar. Diğer davranış biçimi ise tam tersidir. Özgüven eksikliği çeken bir grup insan ise kendileri hakkında pozitif bir şey duymak istemezler çünkü kendi hissettikleriyle çelişirler.
3. Aşırı eleştirel yaklaşım
Kendilerini iyi hissetmeyen kişiler başkaları hakkında iyi şeyler düşünmezler. İnsanların kusur ve hatalarını ararlar. Böylece kendilerinin çok kötü olmadığını kanıtlamaya çalışırlar. Bu insanlar çevredeki en akıllı, çekici, başarılı insan olmadıkları zaman akıllı, çekici, başarılı hissetmezler.
4. Suçlama eğilimi
Bazı insanlar aşağılık hissetmenin acısından kurtulmak için kendi güçsüzlüklerini diğer insanlara yüklemeye çalışırlar. Bu noktada kendi hataları için başkalarını suçlarlar.
5. İşkence isteği
Özgüvensizlik doruk noktasındayken başkasına zarar vermeye kadar varabilir. Başkalarını suçlama davranışı kontrol edilemez bir duruma ulaşabilir.
6. Rekabetle ilgili negatif hisler
Aşağılık kompleksi olan insanlar da herkes gibi bir oyunu ya da yarışmayı kazanmak ister ama böyle durumlardan kaçınırlar çünkü kazanamayacaklarını düşünürler. Birinci gelememe korkusu tamamen başarısız oldukları korkusuna kapılmalarına neden olur.
7. Yalnızlık ve çekingenlik eğilimi
Aşağılık duygusu olan insanlar diğer insanlar kadar zeki ve ilginç olmadıklarını düşündüklerinden diğer insanların da onları böyle göreceğini düşünürler. Bu yüzden sosyal ortamlardan kaçınırlar. İnsanlarla birlikteyken susmayı tercih ederler çünkü bunun yalnızca aptallıklarını ya da sıkıcılıklarını kanıtlayacağını düşünürler.
İnsanı değerli kılan en güzel imaj, özgüvendir. Şöyle ki , özgüveniniz az olunca kendimizde güç bulamayız, kendimizi yeterince sevemeyiz. İnsan ilişkilerinde, dış dünyaya yansıttığımız negatif özelliklerimizin temelinde, geçmişte yaşamış olduğumuz negatif deneyimlerimizin sonucu bizde oluşan, duygusal yoğunlukta alınan kararların, kendimizde oluşturduğu çekirdek inancımızın dış dünyamıza yansımasıdır. Deneyimlerimizin izlerini içselleştirip, çekilen acının etkisiyle oluşturulan mantık dışı kararlarla kendimizi suçlar duruma getiriyoruz, kendimizi değersiz görüyoruz, olumsuz koşullanıyoruz. Ve bu tüm negatif durumları dış dünyaya, insanlara olaylara yansıtıyoruz.
Bir anlamda acı olayların etkisiyle kendimize kızıyoruz, bunu bir inanç haline getiriyoruz, sonrasında ise insanlara, olaylara, hayata o inanç penceresinden bakıyoruz. Tabi bu bakış açısı kesinlikle objektif değildir; sadece içimizde oluşan yoğun duyguların bizi mantık dışı çıkarımlara itmesinin sonucudur; yani akıllı, mantıklı inançlar değildir. Belki kısa süreli olarak yaşadığımız olaylardaki kendi sorumluluklarımızı başka insanlara yansıtarak bir nevi rahatlama hissederiz ama bu tehlikelidir. Çünkü sorumluluklarımızı dış dünyaya yükleme, onları suçlama aslında kendi yetersizliklerimizi , eksikliklerimizi , olaydan ne kadar bizim hatamız olduğunu görmemizi engeller. Sonuçta hatamızı kabul etmeyerek benzer hatalar yapmaya yöneliriz çok rahatlıkla.
Özgüveni tam olan, kendisiyle barışık olan kişi yaşadığı acı deneyimden dolayı duygusal yoğunlukla karar almaz, kendisini suçlamaz, başka sorumlu aramaz; sadece olayı gerçekçi şekilde tahlil eder, kendi hatasını algılar, hatasını büyütüp kendini suçlar duruma kendini düşürmez. Bunu yapan kişi içsel anlamda daha huzurludur ve akılcı yol izleyerek sonraki benzer durumlara düşse de kedini korumada etkili olmuş olur. Nitekim hayatta Zoru zor yapan zor olması değildir; zor , zor olarak algılandığı için zordur. İçsel boşluklarımızı, yetersizliklerimizi dış dünyadaki insanlarla veya başka unsurlarla doldurma telaşına gireriz bazen.Bu da bizim özgürlüğümüzü elimizden alır.Sonuçta bağımlıklarımız başlar ve bu durum hayatımızın kontrolünü başkalarına vermemize yol açar. Düşüncelerimizde bile olaylar hala ilk günkü gibi yoğunluğunu yaşıyorsa, kendimizle barışık olmayı ve kendimizi affetmeyi tekrar sorgulamamız lazım. Nitekim geçmişte yaşanan olayların bize hala rahatsızlık vermesinin sebebi, kendimizi affetmeyişimizidir, kendimizi suçlayışımızdır içten içe. Ve hala düşüncelerimiz de o yönde ise, kendimize bir nevi pranga vurmuş oluruz. Affedemediğimiz durum kendimizle sınırlı kalmaz, bu başka insanlara, unsurlara karşı negatif eğilimler beslememize yol açar. Ama insanlar çocukluklarının kıymetini büyüyünce anlıyor. Geçmiş gelmez ama güzel gelecek getirebilmek için anı iyi değerlendirmek elimizde. Değişmeyi başarabilen tek yaratılmış varlık insandır. Geçmişi sürekli taşımak zihnimizde, sizce ne kadar kendimizle barışık olmanın ürünüdür?
Özgüvenli olmak, kendimizle barışık olmak, yaşadığımız deneyimlerden sonra kendimizi suçlamak, affetmemek demek değildir; her koşulda kendi benliğimizi sevebilmektir, kendimizi kabul etmektir, kendi benliğimizi deneyimlerimizin üstünde tutmaktır. Ne zaman ki deneyimlerimizi veya başka unsurları, insanları kendimizden üstün tutarsak, o zaman esiri oluruz şartların , koşulların, insanların , başka unsurların. Ve hayat tüm hızıyla akarken ,herkes mutlu olmak için sebepler yaratırken, bizler geçmişin bitmez tükenmez muhasebesini tutarak ömrümüzü harcamış oluruz. Şu an bu andasınız, ne geçmiş var ne gelecek var, sadece bu an var. Bu anınızı yaşamak yerine geçmişi veya geleceği düşünüp en değerli anlarınızı yitiriyorsanız, kendiniz tarafından bence kendinize bu işkenceyi yapmaktan vazgeçin! Geçmişi düşünüp kendimizi suçlamak, geleceği düşünüp endişelenmek zarardan
başka bir şey getirmez, şimdiki anımızı da geçmişten farklı yapmaz! Kimse bize kötü davranmaz biz istemezsek ve kimse bize bizden çok zarar vermez, farkında olsak da olmasa da.
Engel yoksa hedef yoktur, hedef yoksa başarı , huzur yoktur. Girdiği sınavda başarısız olan öğrenci kendini suçlar, değersiz görürse, sizce seneye kazanma şansı nedir? Ve o öğrenci kendini suçlarken, aynı anda rakipleri ders çalışır ve sınavda başarılı olur. Aldatılan kişi kendini suçlar, değersiz görür, kendini affedemezse acaba geleceği çok mu daha iyi olur? O aldatılmanın acısını sürekli yaşarken zihninde, aldatan ise güle oynaya hayatına devam ediyor olacaktır. Değer vermeliyiz kendimize; ailemizden bunu görmemiş olmamız, sonradan bu özelliğimizi kazanmayacak olmamız anlamına gelmez. Biz kendimize değer vermezsek, kimse bize bunu altın tepside sunmaz. Kendi değerimizi kendimiz belirleriz, başkaları sadece bunu onaylar ve buna uygun davranır bize.
Değiştiremeyeceklerimizi neden çok düşünürüz? Çünkü zihnimizde negatif koşullanma zincirlerini kıracak kadar özgüvene, özsaygıya sahip değiliz ve kendimizi yeteri kadar sevemiyoruz da ondan. Özgüven geliştirme , kendimizle barışık olma durumlarının slogandan ibaret olmadığını hayatımıza, iç dünyamıza yansımalarını göremeden, sıkıntılarımızın asıl nedenini asla göremeyeceğiz. Unutulmamalı ki, dış dünyadan aldığımız tepkileri biz belirliyoruz. Yaşam sürecinde bir durumun farkında olmamışsanız, onu nasıl değiştirebilirsiniz ki ? Yaşam kendimizi kabullendiğimiz ölçüde değişir, kabullenmek kendimizi anlamak, tanımak demektir ki bu olmazsa ”kabullenme” laftan ibaret kalır..Nitekim hataları kabullenmek onları fark etmekle olur ki o zaman kişi insani yönlerini, yeteneklerini emekle, çalışarak ortaya koyarak değişir.Yaşamı, yaşamın şartlarıyla kabul etmek ve bu süreç içinde kendimizi de kabul etmek için uğraş verince istediğimiz huzur gelir.. Fark edemediğiz, reddettiğimiz her zayıf yönümüz zamanla olumlu yönlerimizi de alır sonra kabahati insanlara, kadere, koşullara atarız sonuçta üzülen yine biz oluruz.. Verilen ömürde çekilen sıkıntılar bize özel değil ,ayrıca sorun çözen insanlar tembellik yaparak değil çoğumuzun boş vakit dediği saatlerde yogun çalışarak mutluluğa ulaşıyorlar..
Bizim tepkilerimizi ise içimizdeki benliğimizle olan diyalogumuzun düşünsel ve de duygusal kalitesi belirliyor. Kendi içimizdeki ihtiyaçlarımızı, gerçekçi şekilde olması gerekenlerle kendimiz karşıladığımız , doyurduğumuz sürece dış dünyadaki isteklerimize olumlu yanıtlar alacağız.Evren boşluk sevmez. Daima doldurur. Siz bu dünyaya sizi ”seven” insanların boşluklarını doldurmak üzere gelmediniz. Gerçek ilişkiler boşluk doldurmak için değil , gelişmek üzerine kurulur. Sevilen insan boşluk dolduran değildir. Kendisi birey olamayan insan, başkalarının birey olmasını engeller. Özgüven sahibi insan kendini değişime adayarak dış koşulları lehine çevirir.
Özgüvensizlik, insanın kendisini inkarıdır. Bu noktada hangi konumda olursak olalım anne, baba , öğretmen , doktor, temizlikçi vs. kendi potansiyelimizi, özelliklerimizi gerçekçi şekilde tanımak, geliştirmek daha mutlu yarınlar için asli görevimiz olmalıdır. Bu görevi aksatma sonucunda yaşayacağımız problemlerin sorumlusunu dış dünyaya havale etmek, ancak sorunların üstüne sorun ekler. Ve hayat akıp gider yine, biz geçmişi düşünüp sorunlar yumağıyla didişirken. Geçen zamanın telafisi yok, o zaman değişim için cesaret edip kendimizle yüzleşelim, çünkü böylece gerçek özgürlüğümüz kazanırız.
- UYARI
- Sistem 2 Farklı Yöntemle IP Numaranızı Kayıt Altına Almaktadır. Yasal Durumlarda Bu Kayıtlar Yetkili Mercilere Tarafımızdan Verilecektir. Lütfen Yorumlarınızı Buna Dikkat Ederek Yazınız.
- Metruk bina toplantısı yapıldı
- Peçeli baykuş doğaya salındı
- Ispir ailesinden mevlide davet
- DİLEK LİVANELİ ÖĞRETMENLERLE TECRÜBELERİNİ PAYLAŞTI
- Hastanede yangın tatbikatı
- Seyir halindeki araç yangını söndürüldü
- Traktör sürücülerine reflektör dağıtıldı
- KAYMAKAM DOLU KÖYLÜNÜN SORUNLARINI TEK TEK DİNLEDİ
- Araç yangını söndürüldü
- Sıra sanayi sitesinde ..