Metruk bina toplantısı yapıldı

Metruk bina toplantısı yapıldı

Peçeli baykuş doğaya salındı

Peçeli baykuş doğaya salındı

Ispir ailesinden mevlide davet

Ispir ailesinden mevlide davet

DİLEK LİVANELİ ÖĞRETMENLERLE  TECRÜBELERİNİ PAYLAŞTI

DİLEK LİVANELİ ÖĞRETMENLERLE TECRÜBELERİNİ PAYLAŞTI

Hastanede yangın tatbikatı

Hastanede yangın tatbikatı

MATERYALİZMİN ŞİŞİRDİĞİ EĞOYU HİÇLİKLE SÖNDÜRME
    • 10 Aralık 2020 - 07:37:53


Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: “Sen kimsin?” Hoca cevap vermiş; ”Hiç kimseyim.”
Bu cevabı duyan genç bir delikanlı gururlanmış. Bunu fark eden Hoca delikanlıya sormuş: “Sen ne iş yapıyorsun?” Delikanlı cevap vermiş: “Mutasarrıfım.” Hoca: “İleride ne olursun.” diye sormuş. Genç cevap vermiş gururla:“ Vali.” demiş. Hoca daha sonra ne olacaksın demiş: “ Vezir.” demiş delikanlı. Hoca daha sonra diye tekrar sormuş. Delikanlı: “Bir ihtimal sadrazam olurum.” demiş. Hoca: “Sonra demiş, sonra ne olursun?” Genç adam bakmış gidebileceği son makam bu, padişah olacak değil ya, hoş olsa da ne önemi var. “Hiç.” demiş. Nasrettin Hoca: “Bak evlat senin kırk yıl, uğraşıp didinip gelebileceğin makama ben şimdiden geldim. Hiçlik makamına, ne diye böbürlenirsin ki.”
Şimdi bu fıkrayı okuduğunuzda çoğunuzun aklında aynı şey canlanmıştır. Tasavvufi anlamdaki hiçlikten bahsedeceğimi düşünmüşünüzdür. Doğrudur, hiçlik esas itibari ile tasavvufun ana konularından bir tanesidir. Hiçlik kelimesini ilk duyduğumuzda mistik bir hava sezinleriz. Miskinlik, dünyadan el etek çekmek anlamına gelebilir. Hiçlik nefis terbiyesini amaç edinen tasavvufun nefis terbiyesinde başvurduğu duraklardan bir tanesidir. Ama bu yazımda tasavvufi anlamdaki hiçlikten bahsetmeyeceğim.
Hiçlik kavramını sadece tasavvufi bir alana hapsetmek doğru değildir. Hiçliği sadece dünyadan elini eteğini çekmiş sofilerin nefis terbiyesinde kullanılmasından çıkarmalıyız. Hiçlik kavramını bugünün toplumunun sıkıntılarına derman olacak bir ilaç haline getirebiliriz. Bunu söylerken sakın yanlış anlaşılmasın. Biz miskinliği ve fakirliği yüceltmiyoruz. Bizim Peygamberimiz (sav): “Veren el, alan elden üstündür.” buyurmuştur. Biz zenginliği, makamı küçümsemiyoruz. Dünyadan el etek çekmeyi de savunmuyoruz. Biz makamı, zenginliği, varlığı amaç olarak değil, araç olarak görenlerdeniz. Yoksa Allah muhafaza kendimize yazık eden Salabe’lerden oluruz.
Bugün toplum sıkıntı yaşıyor. Lüks, şatafat içinde yaşasak ta ruhumuz üşüyor. Mutlu değiliz. Hiçbir şey bizi tatmin etmiyor. Mutlu olmak için başvurmadığımız yöntem kalmadı. Para, pul, lüks, şatafat, makam, mevki, şöhret sahibi olunca mutlu olacağımızı sandık. Oysa mutlu olmak için elde ettiğimiz her yeni şey yaramızı daha da derinleştirdi. Niye? Mutluluğu yanlış yerlerde aradık, durduk. Yolumuzu yanlış çizende materyalizm anlayışı oldu.
Materyalizm kurtuluşumuz olamazdı nitekim olamadı da. Çünkü materyalizmin ana felsefesi egonun beslenmesi üzerine kurulmuştur. Egoyu ne kadar çok beslersek o kadar çok mutlu olabileceğimiz algısı oluşturuldu. İşte hiçlik tam da bu noktada devreye giriyor. Bizim mutlu olmak için arayıp durduğumuz şeyler aslında kocaman bir hiç. Hepsi gelip geçici şeyler. İnsanların önce bunun ayırdına varması lazım. Makam, mevki, şan, şöhret, mal, mülk, zenginlik, lüks, şatafat bizleri mutlu edemez. Sadece geçici has verir. Hiçlikten korkmamak lazım. Hem her şeyin bir hiç olduğunu fark ettiğimiz gün insan olduğumuzun ayırdına varırız. O zaman materyalizmin bize yanlış öğrettiği hep bana, hep bana demeyi bırakırız. Paylaşmanın zevkine varırız. İnsan aldığı zaman değil, verdiği zaman mutlu olur. Kendinizden pay biçin. Müşkül durumda kaldığınızda başkasından para isterken nasılda sıkılıp bunalırsınız.
Hiçlik miskinlik değildir. Hiçliğin içinde bir aksiyon vardır. Mesela hiçliğin ayırdına varan kişi özgürdür. Prangalarından kurtulmuştur. Her şeyin gelip geçici olduğunun farkında olan birisi kaybettiği hiçbir şey için üzülmez. Hiçliğin farkına varan kişi cesurdur, kaybetmekten korkmaz. Bizi esir alan şey tutkularımız, korkularımız değil midir? Elimizde bulundurduğumuzu sandığımız makamımızı, servetimizi, malımızı, mülkümüzü, şöhretimizi kaybetmekten korkarız. Onları kaybetmemek için nelerden taviz verdiğimizi bir düşünün.
Dediğim gibi hiçlik sadece sofilerin hayat felsefesi değildir. Toplumun her kesimi tarafından benimsenmelidir. Bu duruma en güzel örnek Kanuni Sultan Süleyman’dır. Bu dünyada pek az insana nasip olmuştur, Kanuni Sultan Süleyman’a nasip olan hükümranlık.
Buna rağmen O da her şeyin bir hiç olduğunun farkındaydı. Vasiyetinde buyurur ki; “Ben öldüğümde elimi tabutumun dışına koyun. Görenler Kanuni’lerde ölürmüş desinler.”

  • UYARI
  • Sistem 2 Farklı Yöntemle IP Numaranızı Kayıt Altına Almaktadır. Yasal Durumlarda Bu Kayıtlar Yetkili Mercilere Tarafımızdan Verilecektir. Lütfen Yorumlarınızı Buna Dikkat Ederek Yazınız.
  • Yorumla

ANKET

Sitemi nasıl buldunuz?

Üye Girişi
  • Kullanıcı Adınız
  • Şifreniz